Güvercin Fotoğrafçısı

Kategori: Güvercin Gerdanlığı | 0

Fotoğraf çekmek; sanatsal bir eylem olmanın çok ötesinde kişinin çevresiyle bütünleşmesini sağlayan bir yaşama biçimidir. Gerçeklik peşinde eşyanın tabiatı ve aşkınlığın doğasıyla kendini arayan sanatçının; yaratılışın büyüsüne kapılarak sevgiyle arınması, kendi kendisinin bilincine vardırışının; özgürleşmenin bir serüvenidir fotoğraf sanatı. Belki de insan duyarlılığının en onurlusunu yaratmak ve sabitlemek çağrısı ya da çığlığıdır bizi fotoğraf çekmeye zorlayan.

Tarihi yapılar, doğa ve doğal yaşam, insan ve kent yaşamı temaları sanatçının ilgi alanını oluştururken, sanatçı; fotoğraf çekmeyi ve fotoğrafı, sanatsal bir etkinlikten öte; doğrudan özgürlük ve insan algısının yeniden biçimlendirilip yeniden yapılandırılması ve eğitilmesini sağlayan kişidir. Fotoğraf eylemini insanlar arası öğrenmenin ve görsel iletişimin en etkin araçlarından biri olarak kabul eder.

Sanat estetiğinde biçim ve içerik tartışmalarıyla modern sanatın eşiğine gelindiğinde yaşanan bunalım ve kaosun yeni bir yok oluş sancısı ve başkaldırıyı da beraberinde taşıyacağı açıktır. Sanatçı, fotoğraf eylemiyle içsel algı ve farkındalık biçimine göre nefeslendiğinde, nefesin dışarıya yansıtılması bir zorunluluktur.

Varlık yokluk karmaşasında; sanat, sanatçı ve sanatçının yaşamı, sonsuz içe ve dışa doğru; dinmek bilmeyen bir sarmalla yeniden yaratılmaktadır.

Güvencinler gibi sadece anı yaşamak, geçmişi ve geleceği tek bir anda bütünleyerek bu bütünlük içindeki anı onuruyla yaşamak; belirsizliğe, kaosa yoksunluğa ve yoksulluğa aldırmaksızın sevgiyle, sadece var olmak için umuda kanat çırpmak.

İnsanın tüm hallerini; yaşamın var oluşundan beri sevgiyi, zarafeti, kırılabilirliği, narinliği, müjdeyi, barışı, özgürlüğü ve umudu simgeleyen güvercin metaforuyla yansıtmak ya da yansıtmaya çalışmak; modern sanatın eşiğine gelindiğinde; yaşanan kaos ve sanat estetiğindeki biçim ve içerik tartışmasının, yeni sanat algımız içinde yer alan başkaldırının aykırı bir yüzü olacaktır belki de.

21. yy. sanatında yaşanmaya başlanan belirsizlik kaosu; tam da bu yüzden zorunlu olarak, sanatı ve sanatçıyı; elle tutulamayanı zapt etmeye, enerjiye ve harekete odaklayacaktır.

Evrenin özünde yer alan hareketi ve enerjiyi; yaratılışın en görünen dansını gerçekleştiren güvercinleri gerçekten evrenin bedeni olarak kabul edebilseydik; gerçekte tüm evrenin dansının özde sadece var olma biçimleri ve çabaları olduğunu görecektik. Bu bilinçle yaşama özgürlüğe ve güvercinlere öykünürken; gerçekte güvercinlerden yaşamı; koşulsuz güven yaratmak üzere güveni, korkuyu bir nefes gibi doğal kabul edip yenmeyi; gerçeği olduğu gibi görüp yürekten ve karşılıksız sevmeyi öğrenebilirdik.

Gelecek güvencesi ve güven duygusuna gereksinimin yok olduğu bilinmezliğin ve belirsizliğin ta kendisi olarak özgürlük atılımlarının son durağıdır güvercinler ve güvercinlerin dansı.

İstanbul da sanatla ve güvercinle buluştuğumuzda İstanbul şehrinin en temel simgelerinden biri olan güvercinleri aradık. Kaybolan güvercinlerin sokakları kirletmemek adına zehirli yemlerle yok edildiğini; şimdilerde şehirlerin özgür güvercinlerinin, alınıp satılan mal olarak değere bindiğini ve tel örgülere girdiğini gördük. Yitirilen güvercinlerle birlikte semalardaki özgürlüğün soyut enerjisi yok oldu.

Tıpkı şehir yaşantılarımız gibi; sıkışık zaman ve mekânlarda şehirli güvercinlerimizde önce geniş mekanlardan dar mekanlara taşındılar…

Ve daha sonra şehrin varoşlarına; çatılara eski püskü, derme çatma yapılara ve an sonra da viraneliklerde kurdukları yuvalarına sığındılar. Yaşadıkları mekâna ve İstanbul’a yabancılaşmış bir şekilde birbirlerinin ağzından ekmek kapmaya uğraşırken, hepimiz gibi; artık çok yalnız ve çaresizdiler. Şimdilerde tel örgülerle sınırlı yenidünyalarında sınırsız özgürlüklerin simgesi oldular.

Sanatçı için güvercin tutsaklığının süreç içindeki hikayesine dönüşen / dönüşecek olan bu fotoğraflar; gerçekte sevginin, barışın, huzurun, özgürlüğün ve umudun fotoğrafları olmalıydılar. Kaybolmaya başlayan güvercinleri gördükçe insanlığın / insanların en doğal sevdalarından birinin daha yitirilmeye başlandığının bilinci ve hüznü yürekleri yakıyor.

İstanbul semalarında yitirdiğimiz güvercinler, belki de bu yüzden son kalan güçleriyle; kendileriyle birlikte tüm yaşantılarını, güzelliklerini ve var oluş umutlarını o zarif kanatlarına yükleyip, sanatçının fotoğraflarına taşıdılar.

Yorumlar kapalıdır.