Güvercin Döngüsü – İhanet

Kategori: Web Okuma | 0

Hüzün Döngüsü

Kötülüğü güzellikle karşılayabilir misin Güvercin?

Yaz başlamış, ilkbahar sona ermişti.
Güvercin sabah uçuşunu tamamlamış yuvasına dönüyordu,
içinde hala garip bir hüzün vardı,
bir şeyleri unutmuştu galiba.
Sanki hayatında bir şeyler eksikmiş gibi hissediyordu.
Oysa bütün seneyi sakin bir dinginlik ve huzur içerisinde geçirmişti.
Halinden çok memnun görünüyordu aslında keyifle uçarken…
Diğer Güvercinlerle birlikte hareket ederken, küçük Güvercinleri eğitirken çok mutluydu.
Onlarla birlikteyken tazelenip arınırken içinin huzurla dolduğunu farkediyordu.
Bir yandan da bekliyordu Güvercin,
çok uzun bir zamandır hüzünle bekliyordu.
İçindeki bu hüzün belki de beklemekten doğuyordu.
Güvercin öyle uzun zamandır bekliyordu ki artık beklemekten yorulduğunu hissetmeye
başlamıştı.
Neyi beklediğini bilmiyordu ama bekliyor işte.
yaşamı sadece uçmaktan ve çalışmaktan mı ibaretti yani…
Başka bir şeyler olmalı, diye söylendi kendi kendine.
Bekle bekle bekle…
Nereye kadar bekleyecekti…
Hem neden beklediğini bilmeden beklemek…
Sanki Güvercin bir şeyler olmasını bekliyordu.
Neyi beklediğimi bilmiyor ama bekliyordu işte,
Neyi beklediğini bilmeden sadece beklemekten yorgun düştüğünü hissediyordu.
Sonsuz bir sarmal içinde bekleyerek ölecekti galiba…
Kendi kendine güldü,
bekleyerek ölmek mi, diye söylendi.
İçindeki sıkıntıyla boğuşuyor, kendiyle barışamıyordu bir türlü.
Güvercinin kendi kendine söylendiğini görünce; ne oluyor, diye sordu Ateş.
Canın mı sıkılıyor yoksa Güvercin?
Evet ama neye sıkıldığını kendimde bilmiyorum, dedi Güvercin.
Kendi kendine söylenip gülüyorsun, farkında mısın dedi Ateş.
Dikkatimi toplamak için kendi kendime söylenirim ben, bilirsin diye cevapladı Güvercin.
Eee ne oldu?
Ne buldun yani…
İçimde gittikçe büyüyen bir sıkıntı var, bir şeyler eksik gibi.
Bu eksik zaman geçtikçe de büyüyor.
Mutlu değil misin yoksa Güvercin?
Mutlu olduğumu düşünüyordum.
Sevdiğim şeyler yapmaya çalışıyorum, çok sevdiğim bir işim var.

O halde daha ne istiyorsun dedi Ateş.
Diplerde birşey var sanki.
Birşeyleri eksik bırakmışım de eksiğin ne olduğunu unutmuşum gibi geliyor bana. Dipteki bir
şey sanki beni zincirliyor.
Üstelik ona bağlıyım sanki,
bağlı olduğumun farkında olmadan.
Ben hareketten anlarım.
Acaba sen kendini hareket edemiyor muşsun gibi mi hissediyorsun?
Belki de hareket edemediğin için böyle kendini bağlı, hapis olmuş hissediyorsundur.
Sanki çok uzun bir zamandır kımıldamadan duruyorsun gibi…
Ne diyorsunuz sen, dedi Güvercin.
Her gün düzenli egzersiz yapıyorum.
Her sabah ve akşam güneşin doğuşunu ve batışını selamlıyorum.
Sabahları havada süzülerek uçuyorum.
Daha iyi uçmalarını sağlamak için hergün küçük güvercinlerle çalışıyorum.
Küçükleri uçurtma eğitimleri yapıyorum.
Başka hangi güvercin bu kadar çok hareket ediyor sence.
Bedeninle yaptığın hareketten bahsetmiyorum, dedi Ateş.
Ruhun kımıldamıyor.
Sanki senin içinde bir durağanlık var.
Kendini bir şekilde durmuş beklemeye almışsın gibi görünüyor.
Ne dediğini anlamıyorum, dedi Güvercin.
Ruhun kımıldamıyor, diyorum.
Ruhum kımıldamıyor mu yani?
Kendini beklemeye almışsın, diyorum.
Ne diyorsun sen Ateş, dedi kızgınlıkla Güvercin.
Niye birden kızdın şimdi, diye sordu sakince Ateş.
Herşeye neden birden kızıveriyorsun?
Bir de bilmiyor gibi bana soruyorsun, dedi Güvercin.
Kocaman bir ilkbahar geldi geçti,dedi Ateş.
Senin ruhun bir damla bile kımıldamadı.
Herşeye kan geldi, can geldi, her şey bahar oldu, yeşillendi, canlandı.
Hala taş gibi kımıldamadan duruyorsun Güvercin…
Bu çırçır böcekleri, dedi öfkeyle Güvercin.
Hiç susmayacaklar mı?
Bu ateş böcekleri hiç susmazlar mı, diye sordu Güvercin.
Onlardan ne istiyorsun, dedi ateş.
Bazen sesleri çok hoşuma gidiyor, bana yazı hatırlatıyorlar.
Bazen de çok sinirime gidiyorlar, benimle alay ediyorlar gibi geliyor bana.
Hiç rahat vermiyorlar, çok gürültü yapıyorlar…
Güvercin, kavga edecek yeni bir şeyler mi arıyorsun acaba, dedi ateş.
Çok rahatsız olursan üzerlerine su sıkman gerekir.
O zaman biraz susarlar.
Ama boşuna onlara kızma Güvercin.
Gerçekte kızdığın onlardeğil, kendinsin.
Hiç bir şey yapmadan koca bir yazı geçiriyorsun diye kendine kızıyorsun.
Daha ne yapayım?
Bekliyorum bekliyorum işte, diye bağırdı Güvercin.
Bekliyorum işte, daha ne yapayım?
Senin öfke sorunların mı var yoksa beklemene mi kızıyorsun Güvercin, diye sordu Ateş.

Güvercin de kendi kendine ansızın bağırmaya başlamasından ürkmüştü…
Ateş’in söyledikleri dikkatini çekmişti.
Kendi beklemelerine mi kızıyordu gerçekten.
Yoksa çoktan kendini beklemeye mahkum etmişti de farkında bile değilmiydi?
Beklemeye zincirlenmek, diye söylendi.
Ne zaman kendi kendine konuşmaya başlasa zaman daralırdı.
Güvercin, en çok zamanın daralmasından korkardı.
Sanki gözlerin önündekileri dikkatle baksa görebilirmiş gibi ama bir türlü göremiyormuş gibi
hissederdi.
Herşey gözünün önünde olurdu ama o göremezdi sanki.
Güvercin bu görememezlikten çok rahatsız olurdu, bu onu çıldırtırdı.
Son zamanlarda yine böyle hissediyordu Güvercin.
Sanki zaman daralıyor, elinde olmadan çok önemli bir şey gözünün önünden kaçıyordu.
Gözlerinin önünde olduğu halde göremediği ne olabilirdi?
Ateş, Güvercinin kendi kendine söylenmesini izliyordu şimdi…
Belki de beklemekten bıktın, onun için beklemene bu kadar kızıyorsun, dedi Ateş. Yavaşça
durdu Güvercin.
Güvercin yüreği beklemek mührüyle mühürlenmişti.
Ne kadar hareket ederse etsin, kurtulmaya çalıştıkça daha çok mühürleniyordu yüreğinden.
Beklemeye mühürlenmek, beklemeye mahkum olmak demek beklemeye zincirlenmek ve
sonsuza kadar beklemekti.
Sonsuz yaşam bile olsa mühürlenmeyi üstelik beklemeye mühürlenmiş olmayı sevmemişti
Güvercin.
Ne zaman kendi gerçeğinden bu kadar ayrı düşmüştü.
Her zaman gerçeğin peşinde olan Güvercin, ne zaman gerçekten bu kadar uzaklmaşmıştı.
Ne kadar zamandır gerçek kendine çirkin görünüyordu, bilmiyordu?
Nasıl güçsüzleşmiş, yetersiz hale gelmişti de bir ömür boyu peşinden dolaştığı gerçek gözüne
çirkin görünmeye başlamıştı.
Ansızın irkildi Güvercin.
Kendine ne yaptığını görmüş ve ansızın uyanmıştı.
Her geç uyanan gibi birdenbire ayılıvermişti.
Birden bire uyanmak tehlikeliydi.
Kendini kontrol etmek kolay olmazdı o zaman.
Uykuyla uyanıklık içinde yaşarken irkilerek birden uyanıvermişti işte.
Her nasılsa mührü kırmak zamanı gelmişti.
Güvercin ne olursa olsun içindeki beklemek üzerine yerleştirilmiş olan bu mührü kıracaktı.
Yüreğindeki mührü kırmak için ne gerekirse yapacaktı.
Bunu derinlerden bir yerlerde çok iyi biliyordu…
Güvercin mühür kırmak için gerekirse kendine bile ihanet edebilirdi…
Yine kendine ihanet edecekti…
Geçmişte olduğu gibi…
Biliyordu.
Şimdi bunları düşünmek istemiyordu Güvercin.
Ateş’e de kızgındı aslında.
Ateş, uyuyan Güvercini zorla havalandırmış, uyandırmıştı.
Güvercinler yaşamak için uçmaya mahkum canlılarda zaten.
Göçebelik ruhlarında vardı.
Güvercin, Ateş’in iteklemesiyle istese de istemese de uçacaktı.
Güvenli noktasından Ateş’in iteklemesiyle ister istemez çıkmak zorunda kalmıştı.
Bunları düşünme şimdi, diye kendi kendine tekrar etti.

Söylenirken bir yandan da Ateş’e kızıyordu.
Ne vardı ki bu kadar zorlayacak?
Kendi kımıltısızlığının içinde farketmeden yaşamaya devam ediyordu.
Ne vardı bu kadar itekleyerek zorla uyandıracak.
Artık hiçbir zaman eski kımıltısız haline dönemeyecekti.
Güvercin artık kendini bu şekilde bir daha unutamayacaktı.
Ya mühür?
O ayrı bir konuydu…
Güvercinin dertleri yeni başlıyordu.
Bugünü aramak zorunda kalmayayım da diye söylendi kendi kendine.
Bir bilebilseydi keşke…
Bu günü ne kadar çok arayacağını?
Bir bilebilseydi…
Güvercin şimdiden asla bilemezdi bu günü ne çok arayacağını…
1004

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir