Yürek dediğin ateş olmalı
Hem yansın, hem yaksın.
Boşluk
Ateşi bekleyen yüreklere
Ve beklemeyi bilenlere
Boşluk Bir
Güzel bir yaz sabahında, güvercin semaya süzülüşün keyfini çıkarmış,
Güneşin ışıklarının tadını almak üzere sevdiği çınar ağacının dallarına konmuştu…
Kendini, büyük bir savaştan çıkmış gibi yorgun ve boşlukta hissediyordu…
Boşluk nedir, diye düşündü, güvercin.
Boşluktan, başı ve sonu olmayanı kastediyordu, boşluk nedir?
boşluğa ulaşmak, ilkeye ulaşmak anlamına gelir, dedi boşluk…
Nereden çıktığı belli olmayan bir sesle.
Boşluk, gerçeğin yoludur.
Gerçek yol ise, doğanın yoludur.
Doğanın gücünü değerlendirmelisin.
Doğanın ritmini kavradığında, dostunu da düşmanını da kolaylıkla tanıyabilirsin.
Doğanın ritmi, boşluğun yoludur.
Boşluğun kitabı, sana doğayı nasıl izleneceğini anlatır,dedi boşluk.
Doğa da en büyük güç sevgidir.
Evren de sevgiyle iş görür.
…………..
…………..
…………..
Işık hep vardı, güvercin.
Düşünce, ışıktır ve ışığa biçim veren bilinç vardır.
Işığına sen biçim verirsin güvercin.
Hissettiklerin…
Düşündüklerin…
Davranışların…
değer ölçülerin…
yaşama biçimin hep ışığına yansır.
Işığın, kendi yaratma bilinci vardır.
Yaratma budur, diye sustu boşluk.
Her öz, kendi biçimini arar, dedi güvercin.
İçinden akan ışığın biçimlendirme yolunu değiştirebilirsin,dedi boşluk.
Bunun için bilincini değiştirmen yeter.
Öfkenin yerine bilinçli olarak şefkat duygunu geçirebilirsin.
Bu tutumun, farklı düşünce, duygu ve davranışlar yaratarak, deneyimini de değiştirir.
Deneyimindeki her değişiklik niyetini yansıtır.
Niyet istemenin ötesinde, iradenin kullanılması demektir.
Bir şeyi değiştirmek istediğinde, bu değişim, değiştirme niyeti ile başlar.
İstediğin değişikliğin, nasıl olacağı ise doğrudan niyetinin niteliğine bağlıdır.
Niyetin, ancak sevginle birleşirse, ışığın çoğalır güvercin.
Niyetlerin, deneyimlediğin gerçeği yansıtırlar…
Yaşamını etkileyen süreçleri, harekete geçirirler…
Niyetler, ilişkilerden daha etkilidirler güvercin…
Gerçekte niyetler ışığına biçim verirler, dedi boşluk.
…………………..
…………………..
…………………..
Yaratma gücünü, nasıl kullanacaksın güvercin?
Cennet mi yaratmaya niyet ediyorsun?
Yoksa cennetten kovulup, cehennem mi yaratmak istiyorsun?
Boşluk İki
Güvercin, sabah uçuşunu tamamlamış, çınar ağacında çevreyi seyrediyordu.
Nedense aklı karışıktı güvercinin.
Güvercin, son zamanlarda gerçek yaşamın yerine rüyaları koymuş, daha çok rüyalarda yaşamaya başlamıştı…
Rüyalar, bazen gerçek yaşamdan daha fazla güvercini mutlu ediyordu.
Bazen de gördüğü rüyalar güvercini kendine getiriyor veya bazen de hepten aklını başından alıp kafasını karıştırıyordu…
Güvercin, rüyasında farklı farklı şeylere kafa takıyor, her gece rüyasında kendi kendine konuşuyor ve çevresindekilere aynı soruyu soruyordu…
Zamanın ötesine geçilebilir mi?
Zamanın ötesinde yaşamak mümkün müdür?
Zamanın ötesine gidebilir, kendimizi zamanın ve mekanın ötesine taşıyabilir miyiz?
………………
………………
………………
Yaşam, belki de kendini tamamlamak için beni zorluyor, dedi güvercin.
Eksik kalsan ne olacak ki?
Hayat mı seni zorluyor yoksa kendin mi kendini zorluyorsun, güvercin?
Yoksa tutkuların mı seni böyle çaresiz kılan?
Boşluğa kızmıştı şimdi güvercin.
Bir şey yapılırken, hakkı verilmeli değil mi?
Bir şey yapılırken, iyi yapılmaya çalışılmalı değil mi?
İyiliğin sınırı nedir?
Neye göre belirlenir?
Belli bir düzeni var mıdır iyiliğin?
Yapılması gerekenlerin belirlenmesinde, içinde yaşanılan koşulların hiç mi önemi yoktur?
Her şey sadece sonuca göre mi belirlenmek zorundadır, diye güvercin aklındakileri bir çırpıda sayıp döküvermişti…
Ya hayallerimiz diye devam etti ansızın güvercin üzgün bir şekilde.
Bir anlık, bir boşluktan yararlanmıştı…
ya acılarımız?
Kederlerimiz…
diye söylenerek kanat çırparak uçmaya gökyüzünde süzülmeye başladı.
………………
………………
………………
Aşk vadisine girdin mi artık her şey ateşlere bulanır.
Aşk vadisinde ateşten başka göz gözü görmez.
Aşık olduğunda ateşe dönersin,
ateş gibi yakıcı ve divane olursun.
Aşığın iyilik ve kötülüğü birdir,
iyilik ve kötülük değeri de birdir.
Aşk geldiği zaman tüm ayırımlar ortadan kalkar.
Aşık, sahip olduğu her şeyi aşk ateşine atar.
Aşık, aşk ateşinde kendini hepten yok etmedikçe aşk ateşinde yanmaktan kurtulamaz.
Yanmadıkça aşkın güzelliği nasıl ortaya çıkabilir?
Aşığın asıl vatanı aşk vadisi olmuştur.
Her daim bu vatana dönmek için yanar yakılır.
Aşk vadisinden uzak kalan her daim ona geri dönmek için çırpınır.
Aşk vadisinde aşk ateştir, akıl ise duman.
………………..
………………..
………………..
Sonbahar Döngüsü
Zamandan,
Sadece beklerken korkarsın…
Sonbahar Döngüsü Bir
Güzel ve yumuşak bir yaz geçirmişti güvercin.
Sabahları şafakla uyanmış, şafağın yavaş, yavaş renklere bezenişini izlemiş, güneşin doğuşuyla kanatlarını gökyüzünde çırparak, dans etmişti.
Gün boyu yakaladığı yumuşak rüzgarlarla uçarken, akşam güneşin batışının deniz üzerindeki renk cümbüşüyle dünyaya veda edişini de; ayın, gökyüzünde yükselişini de aynı keyifle seyrederek uçmuştu.
Şimdi ise yaz sonuydu artık.
Gündüzler aynı sıcaklığı korurken, geceler yavaş yavaş soğumaya başlamıştı.
Güvercin yaza veda zamanının geldiğini iliklerinde hissediyor ve hüzünleniyordu…
Rüzgar, son bahar esintilerinin tadını çıkartırken, güvercinin havada süzülüşünü izliyordu.
Sanki güvercinin hüzünlü dansının farkındaydı.
Tüm hüzünlü dansına rağmen güvercinde eskiden olmayan bir sadelik ve yalınlık vardı.
Geçmişte kendine yardım etmediği, edemediği için; güvercinin kendisine nasılda kızdığını hatırladı birden.
Güvercin şimdi daha bir farklıydı.
Onu farklı kılan belki de eskiden üzerinde olmayan pırıltıydı.
Güvercin sürekli bir ışıma halindeydi. Ne yaparsa yapsın içindeki ışıma azalmıyordu.
Bir parçası haline gelmişti parıltısı ve ışıması.
Bu ışıma yüzünden diğerleri gibi; rüzgar içinde güvercini izlemek, bir tutkuya dönüşmüştü…
Onu nerede görse ister istemez izlemeye başlıyordu rüzgar…
Güvercin uçarken üzerindeki parıltının oluşturduğu renk cümbüşüne doyum olmuyordu…
öte yandan sanki güvercin içindeki ışımanın hiç farkında değil gibiydi.
Güvercin daha bir kendi içinde yaşamaya başlamıştı sanki…
Dışarıdaki hiçbir şeyin önemi kalmamış gibiydi…
Gerçekte güvercinin aydınlanması devam ediyordu…
Belki de bu yüzden içinin ışığı dışını da parıldatıyordu uçarken.
Güvercinle uzun sohbetler yaptığı eski günleri çok özlüyordu rüzgar…
…………….
…………….
…………….
Sonbahar Döngüsü iki
Güvercin gökyüzünde her şeyden uzak her zamanki hızında uçarken, kendi ışıltısını görmüyordu.
Uçarak çevreyi seyrederken, her şey nasılda farklılaştı diye düşündü Güvercin.
Aydınlandığını hissettiğinden beri sanki hissettiği toplumsal sınırlamalar kendiliğinden ortadan kalkmış gibiydi…
Kimse güvercine karışmıyordu.
Hatta diğer güvercinler onun o değişik ve garip güvercin tavırlarını olduğu gibi kabul etmişler ve saygı göstermeye başlamışlardı…
Galiba ben ve diğerleri olmaktan çıktım artık diye düşündü güvercin,
kendi kendine gülümsedi.
Ben ve diğerleri olmaktan çıktımsa ben ne oldum şimdi? diye mırıldandı güvercin,
Seni biz oldun, sanıyorlar, öyle kabul ediyorlar artık dedi nerden çıktığı belli olmayan rüzgar.
Bu iyi mi yoksa kötü mü diye sordu? Güvercin.
Nerden baktığına bağlı dedi rüzgar
Nasıl yani diye sordu güvercin
Seni toplumsal bir değer yaptılarsa bu kötü,
hareketlerini ilerde daha da kısıtlayacaklar demektir;
seni sevip kendileriyle özdeşleştirdilerse bu iyi,
ama o zamanda seni şimdiden sınırlamaya başladılar demektir.
Neden öyle söylüyorsun? diye sordu merakla güvercin
Çünkü seni kendileriyle bütünleştirdiklerinde;
ya senin onlar gibi davranmanı isteyecekler,
ya da onlar senin gibi davranmaya çalışacaklar…
Her ikisinde de başım dertte demek, diye güldü güvercin.
Gülme, dedi rüzgar.
……….
……….
……….
Sonbahar Döngüsü Üç
Üstelik yaşam sizi döndüğünüze döndürüyordu…
güzellik gören bir güvercine dönüşebilir misin?
Önümde güzellik
arkamda güzellik
dört bir yanımda
güzellik…
Çok yukarılara çıkmış delice uçuşuna devam ediyordu güvercin.
Sanki bir şeyden kaçıyor ya da bir şeyi kovalıyordu.
Sonbahar akşamında güneş batarken; güneşin ışıklarını yakalamaya çalışıyordu sanki.
Galiba kendi öfkemden kaçıyorum diye düşündü kendi kendine.
Nasılda kızmıştı birden.
Kızgınlığını bastırmaya çalışırken, yeniden kızmıştı işte.
Kızgınlığının içinde birden yaptığı resmin nasılda yanlış anlaşılıp damgalandığını hatırladı yeniden.
Gerçekten kendi resmini damgalamışlardı.
Artık damgalı bir güvercin resmine sahipti.
Damgayı ilk gördüğünde kendini çok kötü hissetmişti güvercin.
Galiba kendini damgalanmış gibi hissetmişti.
Güvercin damgayı ilk gördüğünde deliye dönmüştü.
İçindeki öfke nasılda çabucak harekete geçiyordu.
Ne beklemişti bilmiyordu ama; kendini nasılda zor tuttuğunu hala hatırlıyordu güvercin…
Güvercin damgayı ilk defa görünce yine aynı şeyleri, eski tanıdık bildik duyguları hissetmişti, eski duyguları yeniden canlanmıştı.
Şimdi geriye dönüp baktığında, yarattığı ürünle kendini nasılda birleştirdiğini çok iyi görüyordu…
O anda damgayı çirkin ve kötü bir şey olarak algılamış ve bunu kendisiyle özdeşleştirmişti.
Güvercin bu konu da hala suskundu ve kendi yüzüne bakamıyordu.
Öfke denen şey galiba egoyla müşterek çalışıyordu; damgayı görünce kendini nasılda alçalmış hissetmişti…
Niye böyle hissettiğimi sorgulamalıyım diye düşündü kendi kendine.
Derin bir nefes aldı.
Hem damgalansa ne olurdu resminin üzeri?
Resmin kendisi damgalansa bile ne olurdu ki?
Yine aklına resmin en güzel yerine konan damga gelmiş ve sinirlenmişti işte…
……………..
……………..
……………..
Sonbahar Döngüsü Dört
Güvercin ok gibi gökyüzüne yükseliyor ve taklalar atarak hızla yeryüzüne iniyordu.
Rüzgar ne oldu acaba, diye düşündü.
Güvercin heyecan içinde eski günlerine dönmüş, yeniden rüzgarla uçmuş, görünmez olmuştu. Kendisinin işareti olan pırıltısıyla birlikte güvercinin uçuşu tam bir görsel şölene dönüşüyordu.
Rüzgar, uzunca bir süre güvercini seyretti.
Sonra onu selamlayarak; nasılsın? Diye sordu ve devam etti gülümseyerek;
Çok sevinçli görünüyorsun.
Güvercin sevinç içinde gülüyordu.
İyiyim, çok iyiyim keyiflerim yerinde.
Biraz önce koca bilge güvercinle konuştum.
Resmimle tanışmış ve onun canlı bir resim olduğunu fark etmiş.
Ya izin ver, ya da ben her an onu senden çalabilirim diye konuştu, bilge güvercin.
Ben de istediğiniz resim olsun, dedim.
Koca bilge güvercin; resmin çok güzel bir resim olmuş, senin içinin zenginliğini ortaya koymuş. İnan beni de zenginleştirdi diye konuştu bana; inanabiliyor musun?
Biliyor musun rüzgar, artık ölsem de gam yemem.
Bir resim yaparken, bir kişi anlasın ve sevsin yeter derim hep.
Koca bilge güvercin, resmimi kopyalatmak için izin istedi benden.
Daha ne olsun…
………………..
………………..
………………..
Kış Döngüsü
Bazen esir düşmek,
özgürleşmenin başlangıçıdır…
Kış Döngüsü Bir
Güvercin şimdi biraz sakinleşmişti.
Yüreğindeki acı katlanabilir hale gelmişti gökyüzünden yavaş yavaş aşağıya doğru süzülmeye başlarken, kendi kendine hain yürek diye söylendi;
sana hiç güvenmiyorum artık…
Yere yaklaşırken, gözü küçük güvercinlere uçma talimi yaptırdığı zamanlarda kendine yardım eden genç güvercine gözü ilişti.
Onu yanıma almalıyım, diye mırıldandı kendi kendine; yol çok uzundu ve akşam olmuştu.
Güvercin ertesi sabahı bekleyemeyecekti…
belki de bekleyecek zaman bile yoktu…
Hemen kara güvercini görmeliydi, belki de şimdilerde ölüyordu…
onu son bir defa görmeden ölür müydü ki…
Sonra kendi kendine kara güvercin ölürken, sana mı soracaktı ki diye dalga geçti birden.
Hem ölürken kara güvercini görse ne olurdu görmese ne olurdu sanki?
Yüzünde gülse mi ağlasa mı bilemediğini gösteren bir ifade belirmişti güvercinin…
Ne oluyor, diye sordu Rüzgar; güvercinin yüzündeki bu anlamsız anlamı görünce.
Gece, gece nedir bu gariplik güvercin, diye devam etti; nedir bu telaş ve bu heyecan?
Güvercin öfkeyle rüzgara dönmüştü. Rüzgara kızgındı.
yine yapmıştı yapacağını rüzgar,
kara güvercinin hastalandığını bildiği halde bunu haber vermemişti güvercine işte…
Neden bana haber vermedin diye bağırdı rüzgara güvercin…
Hırsla kanatlarını çırpıyor ve sanki rüzgara yeni öfke rüzgarları gönderiyordu…
………………..
………………..
………………..
Ne demek biz diye söylendi güvercin.
Biz diye beni de katıyor dedi toprak.
Siz kim oluyorsunuz,
bana kıyamayacak diye bağırdı güvercin.
Rüzgar sen kimin gözünün yaşına baktın ki şimdiye kadar diye bağırdı hırsla.
Rüzgar kimin gözünün yaşına bakardı, bakmıştı ki.
şimdi bir garip güvercinin mi gözünün yaşına bakacaktı…
Sakin ol dedi toprak.
yavaş yavaş gidin, kendini daha da fazla üzüp hırpalama, yol çok uzun.
çok uzun bir yol gideceksiniz…
Hem neden birde kendini kaybettin.
artık parıldayan bir yüreğin var senin.
zaman zaman senden bağımsız hareket etse de o yürek, sana her şeyin olacağına varacağını söylemiyor mu?
Güvercin garip bir bakış fırlattı toprağa…
Toprağın kendiyle ilgili sözlerini hiç duymamış gibiydi, aklı başka yerdeydi şimdi…
……………..
……………..
……………..
Affedin beni.
Affet beni toprak;
affet beni rüzgar.
Beni ne olur, affedin.
Rüzgar, ne olur bana yardım et…
bu uzun gece yolculuğunda, üstelik ada çok uzak ve gece çok karanlık.
Bu gece bana yardım edin.
gücümü koruyun,
aklım başımda kalsın,
yoksa geçmişe dönük pişmanlıklarım beni boğabilir…
Ne oluyor, neden bu kadar panikliyorsun güvercin diye sordu toprak…
Kara güvercin konuşamıyor toprak, diye ağladı güvercin.
……………….
……………….
……………….
Kış Döngüsü İki
Kara güvercin için, gidilen adadan döneli, epeyi zaman olmuştu.
Sonraki zamanlar, bir türlü geçmek bilmemişti, güvercin için.
Geçmişte haftalar gün, aylar hafta ve yıllar ay gibi geçerken, şimdi her şey tersine dönmüştü.
Zaman tersine akıyordu;
dakikalar saat, saatler gün, günler hafta, haftalar ay ve aylarda yıllara dönüşmüştü…
Güvercin, haftalarca en sevdiğini kaybetmiş olanlar gibi yas tuttu.
Yanına yaklaşan herkes içindeki acıyı görüyordu sanki.
İçindeki doğal parıltı bile daha bir değişik parlıyordu artık.
Güvercin acı çekiyordu.
Güvercin çok acı çekiyordu,
güvercinin yüreği bu acıyla birlikte nasıl yaşayacağını bilemiyordu….
Güvercinin tüm enerjisi ve pırıltısı da onunla birlikte acı çekiyordu.
Güvercin artık bekliyordu…
Güvercinin yüreği bekliyordu…
Güvercinin kendisi ve tüm çevresi de bekliyordu sanki…
Güvercin beklemekten usanmıyordu…
……………….
……………….
……………….
Kış Döngüsü Üç
Kışın en soğuk zamanları geçmeye başlamıştı.
Güvercin, karlar erirken, soğuk havaya rağmen, hızlıca uçmayı seviyordu.
Güvercin bir yandan soğuk havayla buz gibi rüzgarla savaşırken, bir yandan da kara güvercinin iyileşmesini bekliyordu.
Böylece kendini kasmış beklerken, ister istemez geçmişe dönüyor ve geçmişle hesaplaşmaya başlıyordu.
Toprak, güvercinin bu düşünceli haline çok üzülüyordu.
Onu teselli etmek isterken, güvercini hepten kızdırdığının da farkındaydı.
Güvercin çok naif görünmesine rağmen, oldukça inatçı ve bildiğini yapan kararlı bir güce sahipti.
Güvercin istemeden ona yaklaşmak ve yardım etmek mümkün değildi…
zaman geçtikçe güvercin, daha fazla aklını geçmişe takıyor, geçmişin eski hesaplarını yeniden önüne getiriyordu…
Son zamanlarında öğrendiği, beklemek dersi yüzünden, her şey anlamsızlaşmıştı…
şimdi geçmişe baktığında o zamanlar kafasına takılan, sorun ettiği bir çok konu; o kadar anlamsız ve saçma geliyordu ki neden bunlara bu kadar kafa takıp, kendini neden bu kadar üzüldüğünü bir türlü anlayamıyordu …
gerçekten anlayamıyordu güvercin…
hele geçmişteki korkuları; artık o kadar anlamsız hale gelmişti ki…
güvercin çok fazla beklemişti aslında…
çok fazla sabretmişti…
zamanın zekası, ona öğrenmesi gerekeni öğretmişti…
her zaman ki gibi…
korkunun kendisinden başka, korkulacak hiçbir şey yoktu…
korkuları, akıllarımız yaratırdı…
böyle bakılınca, korkulacak hiçbir şey yoktu…
geçmişe dönüp baktığında, güvercin şaşakalıyordu…
kendisine haksızlık yapılsa ne olurdu…
oysa haksızlık yapan kimdi?
Haksızlık yapılan kim?
neden kendisini bir adalet bekçisine dönüştürmüştü…
Güvercinin kendi kendine söylenmelerini duyan toprak, korkaklık etme dedi güvercine…
……………
……………
……………
Kış Döngüsü Dört
Kış yumuşamaya başlamıştı ve karlar eriyordu…
Güvercin hava da taklalar atak uçarken bir yandan da havayı kokluyor ve baharın gelişini gözlüyordu…
Havanın yumuşamaya başlamasıyla birlikte tüm canlı yaşamı da hareketleniyor ve canlanıyordu.
Kışın sonuna gelinirken, kara güvercinin de daha iyiye gitmesi bekleniyordu.
……………….
……………….
……………….
İlkbahar Döngüsü
Yürek sahibi,
İstemeden, zorla teslim olur mu?
İlkbahar Döngüsü Bir
Güvercin çok uzun süren bir kıştı diye düşündü gökyüzüne doğru kanat çırparken.
Çok yorgundu ama içinde bir huzur vardı Nedense.
Uçarken bahar geliyor artık, diye düşündü birden, suya güvenebilirim…
Su her şeyi yıkayacak, temizleyecek ve iyileştirecek…
İlk baharın ne kadar keskin ve sert olduğunu hatırlatırım dedi su.
Yaşayacak olanı yaşatır, ölecek olanı çabucak öldürür.
Belki de mevsimler içinde en sert ve gaddar olanı ilkbahardır, hiçbir şeye acımaz.
Bundan korkmuyor musun güvercin diye sordu?
Güvercin elbette korkuyorum, ama korkmak; bir şeyi değiştirmiyor.
olacak olan olur elbet.
Ya kara güvercin dedi su.
Kara güvercin içinde aynı?
………………
………………
………………
Artık uyumaya korkar oldum…
Rüyalarımı öğrenmek ister misin su?
İlkbaharla birlikte kabuslarımda başladı benim.
her sabah uyanınca özlemle nasıl suya koştuğumu görmüyor musun?
Telaşını ve sıkıntını görüyorum ama dedi su.
Bu geceki kabusumu ve nasıl irkilerek uyandığımı öğrenmek ister misin?
Yine korkunç bir kabus gördüm…
……………..
……………..
……………..
Güvercine göre beklemek, cehennemdi.
Hele sevdiğinin iyileşmesini beklemek…
Bazen güvercin kara güvercinin iyileşmesini mi, yoksa kötüleşmesini mi beklediğini bile karıştırıyordu güvercin…
Zamandan, sadece beklerken korkuyordu güvercin.
Kımıldamadan zamanın geçişini beklemek…
Gide gide umudu tüketerek beklemek…
…………….
…………….
…………….
İlkbahar Döngüsü iki
Toprak canlanmaya başlamıştı.
Tüm bitkilere su yürüyordu artık.
Güvercin gündüzleri ısınan hava ve yeşeren tabiatla birlikte yorgun ama sakin uçuşlar yapıyor, denizin üzerinde suyla geçirdiği zamanı gittikçe fazlalaştırıyordu.
Deniz sanki güvercinin kendi mekanı haline gelmişti…
Denizin üzerindeki martılar bile alışmış, güvercini kendilerinden biri gibi kabul etmeye başlamışlardı…
Gündüzleri martılarla birlikte, onların arasına karışarak, denizin üzerinde uçmak iyi geliyordu güvercine.
Su arındırıyordu güvercini.
kabuslarından kurtarıp güçlendiriyordu…
…………….
…………….
…………….
Bilmelisin ki, bazen bırakıp, gitmek; kaçmak, kolaycılıktır.
Bazen kaçmak, güçsüzlüktür.
Kalmaya gücü yetmeyen, gerçeklere dayanma gücü olmayan kaçar.
Bazen kalmak sabır ister.
Kaçmamak,
durmak;
beklemek, güç ister.
Sabır ister,
sabır gücü ister.
Beklemenin gücü, sabırdan gelir.
Sabır dersini okumayanın, beklemesi zordur.
Bana nasihat mı çekiyorsun yoksa diye bağırdı birden güvercin.
Ben senden nasihat istemiyorum su diye devam etti sonra da.
Beni arındır.
beni iyileştir.
ve acımı dindir,
ne olursun su…
çok canım yanıyor…
İlkbahar Döngüsü Üç
Bahar iyice gelmiş dünyaya yerleşmişti artık…
Toprak ve hava bahar kokuyordu…
Her yer ve tüm renkler bahara bezenmişti…
Gökyüzü açılmış, sabah güneşinin doğuşu ve akşam güneşinin batışı, evrenin en güzel renklerine dönüşmüştü…
Geceleri ay bile daha bir parlak ve aydınlıktı…
Gündüzün bahar renkleri ve kokusuyla ayın parlaklığı birleşince güvercine yeni bir güç metanet ve kuvvet gelmişti….
Güvercin gökyüzüne doğru kanat çırparken, yeryüzüne saçılmış baharı izliyordu.
Tüm yaşamın özünden, fışkıran suya hayretle bakıyordu…
Güvercin, nasıl kış mevsimini toprakla bütünleştirmişse, ilkbaharı da su ile birleştirmişti. İlkbaharda tıpkı su gibi, hem zorunlu, hem keskin, hem yumuşak ve hem de çok sertti.
Nasıl mevsimler içinde ilkbahar yaşamın başlangıcına selam ediyorsa, ilkbaharın en temel karakteristik özelliği de suydu.
………………..
………………..
………………..
Yaşamın renginde ustalaşma, acaba affetmeyi de kapsar mı?
Bir tek affediş, acaba tüm dünyayı affedişe dönüşür mü?
Bir affediş ruhu, tüm dünyayı affetmeye yeter mi?
Bir şeye sahip olmak, her şeye sahip olmayı kapsar mı?
İlkbaharın mı yoksa suyun mu döngüsüne sahip olmak gerekir…
……………….
……………….
……………….
İlkbahar Döngüsü Dört
……………….
……………….
……………….
Düşündeki güvercin yorgundu;
çok yorgundu,
neredeyse sonsuz gibi gelen bir ölüm kalım savaşından yeni çıkmıştı.
Öyle yorgundu ki nerelerinde yaraları bulunduğunu kontrol edecek kadar dahi,
ne gücü vardı; ne de cesareti…
Değer miydi bunca özveriye?
Kendini ölecek kadar tüketmeye?
Bazen bu savaşa neden girdiğini sorup duruyordu?
Her defasında yine aynı cevabı veriyordu kendi kendine…
Savaşlara niye girilirdi?
Var kalmak yada varolmak için…
Bu savaşı sen de istedin ama dedi içindeki bir ses…
savaşmasan ne olurdu sanki…
Savaşmasam esir düşerdim…
Esir düşseydin ne olurdu…
Ama o zaman köle olurdum…
Köle olsaydın ne olurdu sanki…
Köle olsaydım kendime ihanet ederdim…
Kendine ihanet etseydin ne olurdu?
……………..
……………..
……………..
Yaz Döngüsü
Ateş olmak mı istersin
Yoksa yanmak mı…
Yaz Döngüsü Bir
Aşk için yana yana kül olmazsam
ve sonra yeniden küllerimden doğmazsam
aşkımı kim teslim edebilir?
Güvercin yazın geldiğini tüm ruhuyla hissediyordu…
Dünya sıcacık ve kocaman bir evrene dönüşmüştü…
Her taraf yaza kesmişti.
Yazın ruhu, tüm canlıları harekete geçiriyordu…
Yaz, her şeyi genişletiyordu…
Yaşamın özü harekete geçmişti bir kere…
Gerçekte yaz bir değişim ve genişleme zamanıydı…
Belki de yaz aynı zamanda bir savaş ve savaşta değişim zamanıydı…
Yazın ruhu alışılageldik yaşamı büyütebilir ve küçültebilir…
Yazın özü, ateş demekti…
Ateşin özü ise, hem arınma, bir yeniden doğuş ve hem de savaş ve savaşta değişim demekti…
Belki de gerçekten yazın ruhu, hız ve ruhun hareketlenmesiydi, kimbilir…
Güvercin her zaman içi kıpır, kıpır; neşeyle uyanıyordu…
Yazın güneşin doğuşu bir başka renk cümbüşüne sahne oluyordu…
Güvercin, güneşin doğuşunda gökyüzüne doğru süzülerek uçmaya bayılıyordu…
yazın gelişiyle ve kara güvercinin iyileşmesiyle güvercinin ruhu çiçek açmaya başlamıştı…
Güvercin, başta kendi ve tüm evren olmak üzere çevresindeki her şeyi sonsuz bir ilgi ve dikkatle takip ediyor, içindeki sevgi coşkun bir şekilde dalga dalga çevresine yayılıyordu…
Güvercin, çevresinde baharla birlikte olgunlaşan çiçeklere bayılıyordu…
……………
……………
……………
Yaz Döngüsü İki
Bir yaz sabahıydı…
Güvercin sabah uçuşunu tamamlamış ve çınar ağacına konarak, durduğu yerden ateşle birlikte çevreyi seyrederek konuşuyor, birbirlerine takılıyorlardı…
Güvercin, aşkın güçle ilişkisini merak ediyordu aslında…
Aşık olmak, güç istiyordu, kendi içinden dışına taşmak istiyordu…
Özgürlük ve sınırsızlık istiyordu…
Bunların hiç biri güç olmadan olamazdı…
Güvercin merak ettiği gücün akıl gücü mü yoksa yürek gücümü olduğunu bile bilmeden, sadece merak ediyordu…
güvercinin aklı, dönüp dolaşıyor, aşkın gücüne geliyordu nedense…
güç hakkında konuşalım mı dedi güvercin.
Güç tehlikelidir, güç sahibi de tehlikededir, dedi ateş.
…………………
…………………
…………………
Yaz Döngüsü Üç
Güvercin muhteşem bir yaz sabahına uyanmıştı…
Gece boyunca nazlı nazlı yağan yağmur, sonunda durmuş ve hemen arkasından gökkuşağının tüm renkleriyle oluyan bir ebem kuşağı yaratmıştı…
Güvercin, ebem kuşağının içinden geçmeye çalışarak sabah uçuşunu tamamlamış, rüzgarlarla ve denizin üzerinde yükselen güneşle çok keyifli bir sabah geçirmişti…
Yumuşacık bir hava vardı…
Güvercin, neşeyle kanatlarını açıp kapayarak, kendini güneşlendiriyordu…
Ateş, güvercinin bu keyfini görünce gülümsemeye başlamıştı…
Selamlaştılar…
Geçen günden kalan keyifli sohbetleri ikisinin de aklındaydı…
Ateş aşk ve sevgi konularını kendinden bilir, uzun uzun konuşmaya bayılırdı…
Güvercininde keyfi çok yerindeydi…
Aşk konusunda güvercinde pek fena sayılmazdı…
Ateşe yeri geldiğinde kafa tutacak kadar yaşanmışlığı vardı…
Bu gün, aşkın delilik yüzünü, delice sevgiyi, delice sevgideki çarpık aşk ilişkilerini konuşalım mı ateş, diye sordu güvercin.
Delice seven aşıklar yaptıklarından sorumlu tutulabilirler mi? Diye güldü ateş.
Aşk bir delilik türü değil mi?
Artık açıkça güvercinle dalga geçiyordu ateş.
Hani sen aşkın kimyasını ve fiziğini bilirdin, diye biraz da öfkeyle sitem etti güvercin.
Sen dedi ateş.
Kuralsız bir sürecin kurallarını soruyorsun…
Aşkın gerçekleşme süreci gerçekten kuralsız mıdır diye sordu güvercin merakla.
Aşkın biraz da güç savaşı olduğunu söylemedim mi şimdiye kadar sana, dedi ateş.
Her ilişki gibi belki de dengelenene kadar, aşkın bizzat kendisi de güç savaşıdır.
Ne var ki bu savaşta akıl ve yürekle taraflar top yekun savaşırlar…
……………
……………
……………
Yaz Döngüsü Dört
Güvercin güneşin doğuşuyla birlikte erkenden heyecanla uyanmıştı…
Gökyüzünde güneşin doğuşunu selamlamak için kanat çırparken içi içine sığmıyor yüreği pır pır ediyordu…
Yazın en parlak, en güneşli ve en güzel günlerinden biri daha doğmuştu…
……………..
……………..
……………..
Resim çok az figür içeriyor, canlı renklerden oluşan bir renk cümbüşü ile son derece soyut ve hareketli görünüyordu…
Resmin kendinden içeriden dışarıya fışkıran garip bir ışığı vardı…
Güvercin, büyülenmişti…
Güvercin, hem resimden, hem de resmin yapıldığı yerden ve yaşanan eski zamanlardan, yaşadıklarından ve yaşadıklarının aynen resmedilmesinden dolayı hayranlıkla resme bakakalmıştı…
………………
………………
………………
Gerçeği güzel görenler, güvercinin resmini de güzel bulup, hayranlıkla bağlanıyorlardı…
Gerçeği çirkin görenler ise güvercinin yarattığı gerçeğe nefret ve hayretle bağlanıyorlardı…
Resmin içeriği, nedense seyredenle resim arasında değişiyor ve ikisi arasında kalmaya mahkum görünüyordu sanki…
Bazen güvercin, resmi sevgiliyle mi özdeştirdim acaba diye düşünüyordu…
Resmi seyredenlerde kendi aşklarına mı dönüyorlardı yoksa…
Bilmiyor, bilemiyordu güvercin.
Belki de resmi canlı yapan ve seyredeni büyüleyip tutsak eden buydu, kimbilir…
……………….
……………….
……………….
Boşluk Üç
Yaz sabahlarında, şimdiden sonbaharın yumuşak rüzgarları havayı serinletmeye başlamıştı…
Güvercin, sabah güneş doğuşuyla birlikte yaptığı uçuşunu tamamlamış, çınar ağacına süzülerek konmuştu.
Pek sessizdi güvercin.
Hiç sesi, soluğu çıkmıyordu…
………………
………………
………………
Güvercin, başlangıçta sadece resme bakıp geçerek mutlu oluyorken, daha sonraları saatlerini resmin karşısında harcamaya başlamıştı…
Öyle olmuştu ki güvercin resmi seyrederken uçmayı ve yemeği bile unutuyordu…
Zaman geldi, yol bekleyeni seyretme tutkusu yüzünden geceleri de uyuyamaz olmuştu…
Güvercin bu yeni kurduğu dünyayı çoğunlukla geceleri yaşıyordu…
Geceleri ay doğunca, güvercinin kendi yarattığı dünya harekete geçiyordu…
Bazen rüyalarına da giriyordu güvercinin yarattığı hayal.
Güvercin, artık ne zaman aya baksa kara güvercinin yaptığı resmin tutkusu kaplıyordu içini.
sanki ayla özel bir macera yaşıyordu güvercin.
Artık ne ayla, ne de aysız yapabilirdi güvercin.
Ne de rüyaları olmadan yaşayabilirdi…
Öte yandan güvercinin üzerine bir hırçınlık gelmişti…
Çevresinde gördüğü gerçeğe pek tahammül edemiyor gibiydi…
Her şeye kolayca sinirleniyor ve üzülüyordu…
Yaz sonu rüzgarları güvercinin ateşini serinletmeye yetmiyordu…
Yanıyordu güvercin.
……………
……………
……………
Tam aklını kaybetmeye başlarken, güvercin, acilen bir başka resim yapması gerektiğini fark etti.
Bir üçüncü resim olmalıydı…
yeni bir resim yapmalıydı…
derhal yeni bir resim yapmaya başlamalıydı…
İstediğin, kısmetin olur, dikkat et güvercin,dedi boşluk.
Her öz kendi biçimini ister arar ve yaratır, dedi güvercin.
ölü yatağına yatmak…
ölü yatağında uyanmak…
su arındırır…
Ya ateş, derken susmuştu artık güvercin.
Güvercin bundan sonra yeniden resim yapmaya başladı…
Resim yaparken, yaparken, aklının ve yol bekleyenin kendini tutsak ettiği arzudan yavaş yavaş kendini kurtarmaya başladı…
Güvercin, yeni bir resim yaparak, kendine yeni bir gerçeklik aramakta ve kendini yeniden var etmeye çalışmaktaydı artık.
Güvercinin rüyaları da güvercinle birlikte sakinleşmiş; yavaş, yavaş düzene girmeye başlamıştı…
………………..
………………..
………………..
Güvercinlerin niyetlerine bakmak, her şeyi gösterir, dedi.
Hangi niyetten bahsediyorsun, diye sordu rüyasında güvercin.
Başlama niyeti mi yoksa, diye devam etti sonra.
Hayır, dedi boşluk.
Başlama niyetinden bahsetmiyorum.
Her güvercinin başlama niyeti, iyi ve doğaldır.
Bakacağın niyet, güvercinin bütüne varma niyetidir.
Önemli olan güvercinin, bütüne varma niyetini görmektir.
Bütüne varma niyeti mi? diye şaşarak sordu güvercin.
Başlamak niyeti, dedi boşluk.
Başlarken, iyi niyetli olmaktır.
Asıl önemli olan, varış noktasına hangi niyetle varmak istediğini bilmektir.
Varış noktasına hangi niyetle varmak istediğini bildiğin an, neredeyse o güvercin hakkında bilmek istediğin, her şeyi öğrenmiş olursun.
Güvercin, boşluk tarafından söylenen bu sözleri hayretle dinliyordu.
Bilmez misin, diye devam etti boşluk.
Bu dünyada tesadüf diye bir şey yoktur.
Evrenin bir bütün olduğunu bilmeyenler, her şeyi tesadüfe bağlarlar.
Oysa evren, bir bütündür.
Parça, bütünün bir parçası değil midir?
Gerçekte bir bütün parçaları, birbirinin aynası değil midirler?
Birliğe akıl ve yürekle varılır.
Akıl ve yürek ikisi birlikte olmalıdır, dedi boşluk.
Yürek için akıldan, akıl için yürekten vazgeçemezsin…
Güvercin gülerek devam etti….
üstelik dost bağına bahanesiz giremezsin…
………………..
………………..
………………..
Dokuzuncu ayın dokuzuncu günü ikinci binin on dördüncü yılı saat on dört.
1432
Döngü sevgiyi ararken,
Güvercin gerçeklik aşkına uçarmış.
Bir yanıt yazın